Hazret-i Mevlânâ’nın Mesnevî adlı eserini Türkçe’ye çeviren Osmanlı müellif ve şairlerinden Süleyman Nahîfî Efendi hakkında yeni bir kitap çıktı. Hemen herkes Mesnevî’nin ilk beyti için söylenen şu meşhur mısraları bilir;
Dinle neyden kim hikâyet etmede
Ayrılıklardan şikâyet etmede
Fakat söz konusu tercüme beytin, Osmanlı Devleti’nde yetişen ve en büyük şairlerden addedilen Nahîfî’ye ait olduğunu bilen azdır. İşte bu zamana kadar Nahîfî ve eserleri hakkında yapılan ilk ve en etraflı çalışma kitapçılarda yerini aldı. Böylelikle hem edebiyat hem de tarih sahasında eserler yazan Süleyman Nahîfî’nin şu ana kadar yayınlanmamış eserleri gün yüzüne çıktı…
.
Kitap “Nahîfî Süleymân Efendi Külliyâtı ve On Eserinin Tıpkıbasımı, Tercümesi, Sâdeleştirilmesi” adını taşımaktadır. Kitabın ciltli bir kapağa sahip olması ilk bakışta dikkati çekiyor. Bu, her bakımdan eseri daha uzun ömürlü kılmaktadır. Eseri tedkik ettiğimizde şu ana kadar Nahîfî hakkında 1 doktora, 3 yükseklisans tezi ve çok sayıda ansiklopedi maddesi hazırlandığını öğreniyoruz. Fakat yazar, eserini hazırlarken bu çalışmaların yanında çok sayıda Osmanlıca, Arapça ve Farsça birincil kaynaklara müracaat etmiş ve böylelikle Nahîfî Efendi’nin biyografisini neredeyse en baştan yazmıştır. Nahîfî hakkında yapılan tez ve akademik çalışmalarda yer alan ve birbirini tekrar eden hatâlar da bu kitapta tashih edilmiştir. Bizim görebildiğimiz ve ilk bakışta göze çarpan belli başlı hususlar maddeler halinde şunlardır:
• Birçok kaynakta Süleyman Nahîfî’nin babasının ismi ve mesleği yanlış olarak belirtilmiş ve eserde yazmalardan iktibaslar yapılarak doğrusu gösterilmiştir.
• Edebiyat tarihinde birçok kitap ve risâle Nahîfî’ye ait olmadığı halde ona atfetdilmiştir. Fakat kitabın yazarı Nahîfî’ye ait bütün Osmanlıca el yazmalara ulaşarak bunları etraflıca tedkik etmiş ve neticede Süleyman Nahîfî Efendi’ye ait olan ve olmayan eserleri sebep ve gerekçeleriyle ayırmıştır.
• Ulaşılan bütün Osmanlıca yazmalardan esere orijinal resimler konarak kitaba ayrı bir hususiyet kazandırılmıştır. Böylelikle aynı zamanda usta bir hattat olan Nahîfî’nin kendi el yazısını görmek de mümkün olabilmektedir.
• Kitabın müellifi ilk defa yayınladığı risâlelerin Osmanlıcalarını da esere eklemiştir.
• Nahîfî hakkında ilk defa Osmanlı Arşivi’nden belgelere ulaşılarak kitaba derc edilmiştir.
• Bir diğer önemli nokta, şu ana kadar bütün çalışmalarda “kabir taşı ve yeri kaybolmuştur” şeklinde ifade edilen Süleyman Nahîfî Efendi’nin kabri tespit edilerek fotoğraflarına eserde yer verilmiştir.
• Yine eserden, Tophâne Meydanı’nda yaptırılan meşhur çeşmesinin üzerinde çepeçevre yazılmış şiirin Nahîfî’ye ait olduğunu öğreniyoruz. Bunun yanında yazarın ileri derecede Osmanlıca ile birlikte Arapça ve Farsça’ya da vâkıf olduğu esere alınan şiirlerden anlaşılmaktadır.
Süleyman Nahîfî Efendi’nin Peygamber Efendimize karşı hissettiği derin saygı ve muhabbet şiirlerinde tezahür etmiş ve söz konusu şiirler Latin harflerine çevrilerek esere konmuştur. Eseri ilginç kılan ve bizim de en çok dikkatimizi çeken bir diğer nokta ise tasavvuf terbiyesi ile yetişen Nahîfî Efendi’nin Hazret-i Hızır aleyhisselâm ile yaptığı sohbetlerini Risâle-i Hızriyye adlı bir eserde toplamış olmasıdır.
Eserde ilk defa yayınlanan bu risâle hem Osmanlıca’dan tercüme edilmiş hem de herkesin istifâde edebilmesi için günümüz Türkçesine aktarılmıştır.
Tarih ilmi açısından alâkamızı çeken bir diğer husus da Nahîfî’nin üç âdet risalesinin yayınlanmasıdır. Bunlardan bir tanesi Sefâret-Nâme’dir ki 19 temmuz 1718 senesinde imzalanan Pasarofça Anlaşması akabinde Avusturya’ya sefâret heyeti arasında gönderilen Nahifî’nin aldığı notları içerir. Nasîhatü’l-Vüzera adındaki eseri, devlet adamlarının nasıl olması gerektiğini anlatan bir nasihat-nâme ve siyâset-nâmedir. Üçüncü eser ise Münşeât olup Nahîfî’nin devlet büyükleri ile olan mektuplaşmalarını ihtiva eder.
Daha adını sayamadığımız birçok eseri, orijinal bilgi ve belgeler ile bu kitapta toplayan, bir çoğunu ilk defa yayınlayan Şaban ER Hocamızı tebrik ediyoruz. Kendisi eseri hazırlarken akademik metodoloji esaslarını uygulamış; fakat dil ve üslup olarak nasıl bir yol takip ettiğini şu ifadelerle önsözde belirtmiştir:
Bu çalışmamız herhangi bir akademik pâye, dünyevî bir gâye, makâm ve sâye için yazılmadı. “Akademik” usûllerin bütün îcâplarıyla ve ancak “akademik” ve “bilimsel” usûllerin “oryantalist” üslûbu aslâ ve kat’â kâle alınmayarak “ilmî” bir hassâsiyyet ve mes’ûliyyetle, vicdânî zevkle ve kalbî şevkle hâzırlandı. İmlâmız ve üslûbumuz, esâsımız ve usûlümüz; zamânının aklî ilimlerinde ve âlet ilimlerinde ve kıyâmete kadar her zamânı ve her zemîni ihâta eden naklî ilimlerde âlim; tesavvufî terbiye ve âdâbla vicdânı berrâk ve sâf, zevki ince, aklı nâzik, zekâsı aklına ve aklı şerî’ate teslîm ve tâbi’, ma’rifeti pek yüksek bir ârif Nahîfî Muhammed Süleymân Efendi’nin yüksek edebine, edebli haşyetine ve haşyetli haşmetine münâsiptir ve tamâmen şahsî tercîhimizdir. Kendisinin “hayırlı halef, selefin eserlerinden gidendir!” düstûruna uygun, biz de kendisinin eserlerinden giderek, aşağıdaki şiirinin ma’nâsına da uygun, Nahîfî Efendi’yi haddimiz, seviyemiz, nasîbimiz kadar yazmaya çalıştık.
Bu kitap vesilesiyle yazarın daha önceden tarih ve edebiyat sahasında yaptığı diğer çalışmalara da ulaşma imkanını yakaladık. Çok sayıda eser ve risâleyi bir kitapta toplayarak okuyuculara sunan Sayın Şaban Er’i bir kez daha tebrik ediyor, bundan sonraki çalışmalarında kendisine kolaylıklar diliyoruz.
Yazarın Yayınlanmış Eserleri
.