Şiir, ilk insandan beri vardır. Bilindiği üzere ilk insan olan Hazret-i Âdem aynı zamanda bir peygamberdi. İlahi kitaplarda anlatıldığı üzere iki oğlundan Hâbil ve Kâbil arasında geçen hadise en nihayetinde bir cinayet ile neticelenmişti. Kâbil, kardeşi Hâbil’i öldürmüştü. Bir baba olarak üzüntüsünü dile getiren getiren Hazret-i Âdem’in bu olayı müteakip söylediği bir mersiye ile (ölüm üzerine yazılan manzume) onun şiir söyleyen ilk kişi olduğu belirtilir.
Öyleyse şiir çok etkili ve hislerin terennümünde pek tesirlidir. Ama şiir kimi zaman kişinin başına çok dertler de açmıştır. 16. asır şairlerden olan Figani’de olduğu gibi…
Figani, Kanuni Sultan Süleyman devri şairlerindendir. O dönemde Türk şiiri büyük yükselme göstermiş, Bâki, Hayalî ve Fuzulî gibi şahsiyetler hep bu devirde yetişmişlerdir. Figani, Trabzon doğumludur. 1500’in başlarında doğmuş ve 1532’de idam edilmiştir. Buna bakarak otuzlu yaşlara yakın, dünyadan ayrıldığı anlaşılır. Çok kuvvetli bir şairdi. Eğer daha çok yaşasa idi bir Fuzuli kadar şiir gücünü ispat edecekti. Ama olmadı, genç yaşta ölümü tattı. Peki neden?
Dü (Ä°ki) Ä°brahim…
Bir ara devlette kâtip olmuş daha sonra kendisini şiire vermiştir. Devlet erkânı şiirden ve sanattan anlayan, edebiyatın gücüne inanan kişilerden oluştuğu için, Figani yazdığı manzumeleri onlara takdim ediyor ve karşılığında mükâfatlar alıyordu. Bunlar arasında Kanuni’nin önemli veziri İbrahim Paşa da bulunuyordu. Fakat yaşanan bir hadise her şeyi tersine çevirmişti.
1526 senesinde Mohaç meydan muharebesi cereyan etmiş ve büyük bir zafer kazanılmıştı. Alınan ganimetler arasında çok sayıda mal-mülk olduğu gibi bunlar arasında üç adet büyük heykel de bulunuyordu. Budin şehrinden alınan bu heykeller gemilerle İstanbul’a getirildi. Şimdi Sultan Ahmed meydanın olduğu yerde, o zamanlar İbrahim Paşa’nın sarayı bulunuyordu.
İbrahim Paşa bu üç heykeli (ki onlar Herkül, Apollon ve Diyana’dır) teşhir amacıyla sarayının yakınlarına koydu. Halk gelir, bu heykellere bakıp giderlerdi. Ama zamanla şehirde dedikodular yayılmaya başladı. Bazı kesimler bu durumu hoş karşılamadı ve İbrahim Paşa aleyhinde dedikodular her tarafı kapladı. Konuşulan mevzu şuydu: Müslüman diyarında putları andıran bu heykellerin ne işi vardı?
Biri Yıktı, Biri Dikti…
İşte tam bu sırada Figani’ye ait olduğu söylenen bir beyit olayları iyice kızıştırdı. Artık bu iki mısra bütün halk arasında okunuyor ve söz konusu manzaraya atıfta bulunuyordu. Şiir İbrahim Paşa’nın kulağına kadar gitti. Bunun, kendisi için bir hakâret olduğu açıktı. Nitekim paşanın gazabını tetikledi ve Figani yakalanıp idam edildi. Söz konusu şiir farsça olup, şu şekilde idi:
Dü İbrâhîm âmed be-dâr-ı cihân
Yekî büt şiken şûd yekî büt nişân
Şiirde, kendi zamanındaki putları kıran ve peygamber olan Hazret-i İbrahim ile bağlantı kuruluyordu. Bu sebeple şöyle demek isteniyordu: Dünyaya iki İbrahim geldi. Biri peygamberdi ve putları devirdi. Diğeri ise bizim İbrahim Paşa oldu, ama o da aksine gelip yine put dikti.
İşte bu şiirle Figani genç yaşta hayatını kaybetti. Ne diyelim, belki de bir başka şair Yunus Emre’nin sözü tezahür etmişti. Nasıl diyordu kendisi: Söz ola kese savaşı, söz ola kestire başı…