Türklerin ve Farsların tarihi birbirinin ayrılmaz birer parçası gibidir. Bu iç içelik öyle bir sarmal halini almıştır ki asırlar boyunca Türklerin her fırsatta temas halinde bulundukları Çin, Avrupa veya Arapların tarihinde bu kadar derin izlere rastlanmaz. Oğuz efsaneleri ve “ Afrasiyab’ın” başı çektiği amansız İran-Turan mücadelesi ile başlayan, Türkler’in İran kültürü üzerinden islamı tanımasıyla evirilen ve nihayet çok yakın geçmişe kadar Selçukilerden Safevilere Avşarlardan Kaçarlara asırlar boyu Türk hanedanlarının hakimiyetini taşıyarak bu güne ulaşan bu coğrafya’da batılıların Turko-İranı dedikleri yeni bir sentez hayat bulmuştur.
Türkler yüzyıllar boyu Araplardan değil Farslardan öğrendikleri alfabe ile kendi dillerini okumuş, yazmış eserler vermiş, bu gün bir kısmını rafa kaldırmış olsak bile halen varlığını ve canlılığını sürdüren milyonlarca kelimeyi birbirlerinin dillerine katmıştır. Türkiye’den sonra aynı dili farklı alfabeyle yazıp konuşması ve mezhebi farklı olsa da meşrebi aynı diyebileceğimiz en büyük Türk kitlesine 25 milyondan fazla bir nüfus ile İran Coğrafyası (Güney Azerbaycan) ev sahipliği yapmaktadır. Yine bu coğrafyanın bir Türk hanedanının tesiri ile mezhebini tebdil ettiği de unutulmamalıdır.
Anlaşılması Azerbaycan Azericesinden daha basitçe olduğu fark edilen İran Azeri Türkçesiyle yapılmış ve sayısı on binleri bulan internet sitesini Eski Türkçe ile yazıldığı için okuyamasak da videolarını, şarklılarını dinlediğimizde bir Anadolu kasabasından yükselen seda’dan hiçte farklı olmadığı görülüyor.
Nihayet, “Pâymâl eyleyelim kişverini sürhserin” naraları ile birbirinin anlında derin çizgiler bırakan, kah savaşan, kah vuruşan ama daima ortak kültürel membadan beslenen bu iki milletin eninde sonunda birbirinin tarihine kapı aralamasının kaçınılamaz olduğu ise yadsınamaz bir gerçek.
Bilgisayara indirmek için tıklayınız:
[download id=374]