Scroll Top

200 Yıllık Konağın İzinde

silivri_konakTrakya’ya yolu düşen her yolcu, Silivri diye anılan göz alıcı minik kasabada duraklarsa muhteşem bir manzara ve destansı bir öykü ile ödüllendirilecektir.

Günümüzde cezaevi ile ve “malum” davalarla tanınsa da, Silivri çok değil daha beş-altı yıl öncesine kadar İstanbul’un yoğurduyla, deniziyle, balıkçılarıyla, yazlıklarıyla ünlü mesire yeriydi. Hızla göçe maruz kalmadan önce ise bir avuç “yerli” halkı ile sessiz, sakin, kendi halinde bir kasaba.

Silivri’de bugün de yaşayan ve parmakla sayılabilecek kadar az olan ilçenin köklü aileleri, çoğunlukla Yunanistan’dan mübadele ile gelen göçmenlerden oluşuyor. Öncesinde ise ilçede çoğunlukla Rum ve Yahudiler yaşıyordu.

Geçtiğimiz aylarda piyasaya çıkan yeni bir kitapta, bu küçük ilçede doğup-büyüyen, halen Silivri’de yaşayan ve kendisini “dört kuşaktır Silivrili” olarak nitelendiren yazar Kaan Göktaş, bu küçük ilçenin tarihinin bilinmeyen bir noktasına eğiliyor. Bir Kasaba Öyküsü ismini taşıyan kitap, Trakya’nın tarihinden, Pers Kralı Darius’un ordularından, Lady Montegu’nun anılarından yola çıkıyor, 1800’lerde Silivri’de yaşayan bir Rum ailenin anılarına dalarak Birinci Dünya Savaşı’na değin uzanan bir aşk ve göç hikayesi sunuyor.

Istıranca DağlarBir Kasaba Oykusuı’ndan ve Silivri – Çatalca sırtlarından kestikleri keresteleri Silivri Limanı’ndan gemilere yükleyen, Silivri’nin en güzel yerine, binlerce altın harcayarak ilçenin en görkemli konağını inşa eden, amcasının kızıyla evlenip, kale içinde çocuklarını büyüten, savaşlar, seferberlikler gören, evine el konulan, yaralı askerleri odasında yatıran Stavros’un hikayesini torunu Evelyn Lyle Kalças kaleme almış. Amerika’da “The Silivri Saga” (Silivri Efsanesi) adıyla yayınlanan kitap, Tükiye’de Boğaziçi Üniversitesi Yayınları tarafından -aynı isimle ve yine İngilizce- ders kitabı olarak basılmış.

 Evelyn Lyle Kalças’ın, yani Kalçaoğlu Ailesi’nin dördüncü kuşak üyesinin, babası Homer’ı, dedesi Stavros’u, babaannesi Eudokia’yı, babasının tırmandığı çınar ağacını, dedesinin sohbet ettiği papazı, Silivri’deki evlerini, oyunlar oynadıkları bahçeyi, üzerinden kaydıkları merdiven tırabzanlarını hiç görmeden, dinlediklerini bir araya derleyerek -belki biraz da hayal gücünü zorlayarak- kaleme aldığı anıları tesadüfen ele geçiren Silivrili Yazar Kaan Göktaş, kitabı okur okumaz kararını vermiş. Bir Silivrili yazarın kaleme aldıklarını, bir başka Silivrili yazar kendine misyon edinmiş…

Kalcas_konak_SilivriKitabın orijinalini sahaf raflarında bulduktan sonra önce gerekli temasları kuran Göktaş, daha sonra kitabın çevirisine girişmiş. Pelin Akarı ile birlikte kitabı Türkçeye çevirdikten sonra bu defa Türkçe metni ele almış. Sonuçta uzun bir bekleme ve hazırlık süresinin ardından, kitap Bir Kasaba Öyküsü ismiyle Moss Kitap’tan basılarak, ilk günde iki baskıyla piyasaya sürülmüş.

Kitapta o zamanlar daha çok Rumların yaşadığı bir kasaba olan Silivri’deki günlük yaşam, kentin ilk yerleşim yeri olan kale içindeki günlük hayat, Osmanlı-Rus Savaşı ve Balkan Savaşı’nın kasabadaki gayrimüslim azınlıklar açısından etkisi, seferberlik günleri, Silivri’nin Bulgar askerleri tarafından işgal edilmesi, İngiliz denizaltıları tarafından batırılan Türk askeri gemisinin personelinin yaralı olarak Silivri sahiline vurması ve Rumlar tarafından tedavi edilmeleri, kasabaya zorunlu iniş yapan askeri uçak, tarihi kalenin sur ve burçlarındaki taşların gayrimüslimlere söktürülmesi, bu taşlarla Çanakkale cephesine yol yapılması gibi bir çok detaydan bahsedilirken, hikaye ailenin Birinci Dünya Savaşı başında Türkiye’den göç etmeye karar vermeleri ile son buluyor.

Öte yandan kitap piyasaya sürüldükten sonra da hikayenin peşini bırakmayan Yazar Kaan Göktaş, kitapta sözü edilen evi, çınar ağacını, merdiveni, mermer basamağı bir dedektif gibi iz sürerek tek tek buldu… Silivri Tarihi konusunda uzman olan kasabalı siyasetçi Yılmaz Kandemir ile birlikte, kitaptaki betimlemeleri ve tarifleri bir bir ele alan Göktaş, önce Stavros Kalçaoğlu’nun zamanında 1100 İngiliz Altını harcayarak yaptırdığı konağın izini sürdü.

 

Konağın üç katlı olması, bahçesi, çatı katı, tarif edilen tahmini yeri gibi bilgilerden yola çıkan Göktaş, neredeyse şimdiki sahiplerinin bile haberi olmayan bir gerçeği ortaya çıkardı. Silivri Tarihçisi Yılmaz Kandemir’in tespit ettiği konak, şimdi Silivri Belediyesi’nin ek bina olarak kullandığı ve yakın zamanda baştan aşağı restore edilen “Onaterler Konağı”, bir başka deyişle “Tevfik Efendi’nin Evi” idi…

Kitapta anlatılanlara göre, Türkiye’den göç etme kararı alındığında Stavros tarafından “ihtiyacı olan birine verin” denilen görkemli konak, yine mübadele ile Silivri’ye gelen bir aileye veriliyor. Aile ise daha sonra bu konağı, değerinin çok çok altına Onater Ailesi’nin büyük babası Tevfik Efendi’ye satıyor. Aile, dedelerinden kalan bu eski konağı, bakımını sağlayamadıkları için 2000’li yıllarda Silivri Belediyesi’ne bağışlıyor. Ancak bu evin, kitapta bahsedilen Kalçaoğlu Ailesi’nin görkemli konağı olduğu, Göktaş ve Kandemir’in araştırmalarına kadar bilinmiyor.

Silivri_konak

Yine kitapta anlatılanlardan ve tariflerden yola çıkan Göktaş, şimdi yarısının üzerinde bir apartman, diğer yarısının üzerinde ise çocuk parkı olan Rum Kilisesi’nin yerini tespit ediyor, Homer’ın (yazar Evelyn Lyle Kalças’ın babası, Stavros’un oğlu) dallarına tırmandığı çınar ağacını buluyor. Yazar Kaan Göktaş, Kalçaoğlu Ailesi’nin anılarını yaşatmaya devam edeceğini ve şimdiki hedefinin kitaptaki hikayeyi temel alan bir belgesel – kısa film çekmek olduğunu söylüyor.

<div class="title-h4"><span style="color: #000000;">Social Networks</span></div>

<div class="title-h4"><span style="color: #000000;">Popular Posts</span></div>

Haftanın Yazıları

Güncel Yazılar