Osmanlı Devletin üst düzey memurlarından olan ve Yeniçeri Ocağının en kıdemli generali sayılan Yeniçeri Ağası maiyeti ile birlikte Ağa Kapısı adı verilen yerde ikamet eder, çalışmalarını buradan sürdürürdü. ((Eskiden beri doğu devlet geleneği olarak yüksek bir makamı ifade etmek için kapı veya bâb kelimesi kullanılmıştır Padişah Kapısı, Ağa Kapısı, Şehazade Kapısı, Paşa Kapısı veya Bâb-ı Defteri, Bâb-ı Asâfi, Bâb-ı Meşihat vs… gibi)) Mekan; Süleymaniye Cami’nin kuzeyinde haliç ve boğaza nâzır inşa edilmiş adeta hünkar sarayı gibi çeşitli köşkleri, daire ve idare odaları, atölyeleri bulunan büyük bir kompleks hüviyetindeydi.
Bu büyük ahşap saray manzumesinin etrafı ise yüksek duvarlarla çevriliydi. Burası başta Genç Osman olayı olmak üzere nice hararetli hadiselere sahne olmuş, pek çok darbe ve ihtilal buradan planlanmıştı. Karıştığı bu karanlık olaylar sebebiyle pek hayırla anılır bir nâmı da yoktu.
1826 ‘da Yeniçeri ocağı söndürülünce bu 465 senelik kurumla bağlantılı diğer teşkilatlarda lağv edildi. Yeniçeriliğin hatıralarını silmek için dört bir yanda değişiklikler yapıldı. En başta bu değişiklikten ocağın merkez komutanlığı olan Ağa Kapısı etkilendi.
Yeniçeriliğin yerine, Âsakir-i Mansure-i Muhammediye adıyla yeni bir ordu kurulup ordunun başındaki en yetkili kumandana da Serasker denilerek ikametine Ağa Kapısı tahsis edildi. Fakat buranın asırlardın zihinlerde buraktığı kötü hatırasını silmek için adı değiştirildi ve buraya Bâb-ı Seraskeri (Serasker Kapısı) denildi.
Fakat yapının ahşap olması sebebiyle yeni kurulan modern orduya hizmet edemeyeceği düşünülerek Sadrazam Mehmed Selim Paşa, II. Mahmud’a sunduğu bir takrirde Seraskerliğin Eski Saray’a naklini Ağa Kapısı’nın ise şeyhülislamlara tahsisini arz etti. O zaman kadar şeyhülislamlar diğer ilmiye sınıfına mensup yüksek dereceli bürokratlar gibi resmi işlerini kendi konaklarında sürdürüyorlardı.
II. Mahmud bu isteğin uygun olduğunu belirttiği hattı hümayununda Yeniçeriliğin hatıralarının silinmesi, hatta kazınması için Ağa Kapısı lafzını tamamen yasaklayarak Şeyhülislama tahsisinden sonra buraya Fetvahane denilmesini istiyor ısrarla belirtiyordu.
Padişah yeniçerilikten illallah eder üsluptaki hattında “Yeniçeri nâmı mahv ve ilga oldup yerine Âsakir-i mansure-i muhammediyye kullanıldığı gibi Ağa Kapısı lafzıda lisanlardan silinir” diyor buranın Fetvahane yapılmasının bu işe vesile olmasını temenni ediyordu.
Böylece çok az bir süre Ağa Kapısı’nda kalan Seraskerlik o zaman Eski Saray olan bugünkü İstanbul Üniversitesi Merkez Kampüsnün bulunduğu yere taşındı.Dolayısı ile Seraskerlik (Sonradan Harbiye Nezareti) burası oluyor Ağa Kapısı ise Fetvahane ((Bâb-ı Meşihat)) adı ile Şeyhülislam’a tahsis ediliyordu.Osmanlı reform asrının önemli gelişmelerinden biri olarak devlet kurumlarının devamlı ofislere sabit bürolara kavuşması Şeyhülislam içinde tahakkuk ederek tarihlerinde ilk defa sabit bir mekana kavuştu.Böylece başlıca şer’i ve hukuki kurumlar bir yerde toplanmış oldu.
Fakat Şeyhülislam tam Ağa Kapısı’na taşınacakken çıkan Hocapaşa yangını ile İstanbul’un pek çok mahallesi ve Bâbıâli zarar gördü. Bunun üzerine Fetvahane bir süre Babıâli olarak kullanıldı. Bâbıâli’nin eski yerine taşınması üzerine yaklaşık 1 yıllık gecikmeyle Şeyhülislam ve mahiyeti de artık eskiden Ağa Kapısı denilen Fetvahaneye yerleşti.
Yüzyıllarca Yeniçeri ocağının en büyük generaline ikametgâh olmuş, türlü ihtilal ve ayaklanmaların ev sahibi mekân Şeyhülislamlara tahsis edilince şair Keçecizâde İzzet Molla tün bu tarihi safahatı resmeden bir şiir kaleme aldı.
Bu şiir eski Ağa Kapısı yeni Fetvahane olan mekanın giriş kapısı üzerine Yesarizade Mustafa İzzet’in hattıyla büyük bir kitâbe olarak yerleştirildi.
Kitabede;
[quote]1- ) Devleti dâim ola hazret-i Han Mahmud’un / Sâyesinde olup âsûde hemîşe ulemâ /
Seyf ü hâmeyle idüp destini Mevlâ teyîd / Bir eline kılıç aldı bir eline Fetva
2-) Hakk-ı nimet ne imiş bilmeyenlerin hali budur / Âb-ı tîğ u kalemi kıldı ocağı itfâ /
Nice nush itdiler ol şirzime-i mekrûha / Ulemanın sözünü eylemediler isgâ
3-) Âkibet yerlerin Allah nasîb etti bize / Dar-ı Fetvaları itmiş idi anlar yağma /
Ömrü olcukça mübarek ide bi’l-istihkâk / Müfti-i a’lem olan Tahir efendi’ye Hüdâ
4-) Nûr-ı adli ile mahv itti zalâm-ı zulmü / Rûz u şeb eyleyelimn hüsrev-i devrâna dua /
Melce-i ümmet ide haşre kadar bâbını Hak / Dura ol şâh-ı cihân tâ dura şer’-i Mevlâ
5-) Hâk-i pây-i şeh-i devrâna teşekkür kıldı / İki cevher gibi tarihle izzet-i füzelâ /
Ağa Kapısı’nı virdi bize Sultan Mahmud / Bâb-ı tezvir idi hak kıldı makam-ı iftâ (1241)[/quote]
Cumhuriyetten sonra şeyhülislâmlık kaldırılıp Diyanet İşleri kurulunca Ağakapısı’da bu kuruma bağlı İstanbul Müftülüğüne verildi. Kompleksin en gösterişli bölümü ise İstanbul Kız Lisesi yerleştirildi. Daha sonra bir yangınla harap olan bu bölümün yerinde İstanbul Üniversitesi’nin Botanik Enstitüsü binası yapılmıştır.
[download id=”311″]
Bibliyografya:
Semavi Eyice , “Ağakapısı”, İA, C.1
Mehmet İpşirli, “Bâb-ı Meşihat”, DİA ,C. 4
Abdülkadir Özcan, “Bâb-ı Seraskerî”, DİA, C.4
İ. Ortaylı, “Tanzimat Devrinde İdari Yapı”,Osmanlı Devleti Tarihi, Editör; E. İhsanoğlu, İRCİCA, İst. 1999Bilgin Aydın,İlhami Yurdakul,İsmail Kurt , Şeyhülislamlık (Bâb-ı Meşihat) Arşiv Defter Kataloğu, İSAM yayınları, 2006
Yeniçeri Ocağının Kaldırılışı ve II. Mahmud’un Edirne Seyahati, Mehmed Daniş Bey, Haz. Şamil Mutlu, İ.Ü.Edebiyat Fakültesi . İst.1994