Bolşevik gazetelerine, Türkistan ve Afganistan’dan gelen mektuplara göre Enver Paşa, 4 Ağustos 1922 tarihinde Doğu Buhara’nın “Belcuvan” kasabasında vefat etti.
Osmanlı Ordusunun bu başkumandanının zamanında Bolşevik safında yer alması rakiplerini şaşırtmasına rağmen onlar “Enver Paşa’dan her şey beklenir” diyorlardı. Moskova saflarında iki yıl süren macerasının ardından bu sefer Türkistanlı muhaliflerin yanında yer alınca yine aynı durum söz konusu oldu; “Enver’den her şey beklenir!”
***
Kimilerine göre Enver Paşa, Bolşevik desteğini Orta Asya Müslümanlarının bağımsızlığı uğruna kullanmak istemekteydi. Pravda gazetesine göre ise, Cemal Paşa dâhil bir kısım zevat onun bu hareketini “şöhret düşkünlüğü ve popüler olma hırsı” olarak değerlendiriyordu. Pravda gazetesinden örnek veriyorum zira bu ifadelerin aynını 1922′de Cemal Paşa’yla Avrupa’da yaptığımız görüşmede kendisinden bizzat işittim.
Enver Paşa’nın Sovyet Macerası
Enver Paşa’yı Jön Türk hareketi döneminden beri tanıyanlar onun karakterindeki bazı çelişkileri ilk bakışta sezinliyorlardı.
Paşa, Müslüman halkların hürriyeti adına mücadele ederken, popüler olma hırsıyla da aslında aklı başında hiçbir insanın cesaret edemeyeceği maceralara sürükleniyordu.
Bolşevikler için ise Enver Paşa saygıdeğer bir dosttu zira kendilerine çok iyi bir propaganda malzemesi olabilirdi. Paşa sayesinde Müslüman halklara yönelik Bolşevik politikaları rahatça yürütülebilirdi. Mamafih sonraları Enver Paşa muhalif saflara geçince onu “İngiliz Hükümeti’nin kiralık ajanı” ilan ettiler.
|
Orta Asya, Buhara, Türkistan ve kuzey Kafkasyalıların Enver Paşa’ya bakışları ise farklıydı. Bolşevik diktasından kurtulma ümidindeki bu insanlar Paşa’nın kendilerini kurtaracağı inanıcını taşıyorlardı. Türkistan, Buhara ve Azerbaycan’da halk, Paşa’nın Balkan Slavlarından Edirne’yi kurtardığı gibi, Bolşevik zulümden de kendilerini kurtaracağına körü körüne inanmıştı. Fakat Paşa, Bolşevik saflarındaki duruşuyla, henüz kendisine beslenen bu inancı görmekten epey uzaktı. Şimdilik, Hindistan’dan “İngilizleri” çıkartmak veya Bolşevik söylemiyle, “âlem-i İslam köleleştiren, Avrupa emperyalizminin bu devasa canavarının zehirli dişlerini sökmek” arzusundaki, üçüncü Enternasyonal ile ittifakını kuvvetlendiriyordu.
Enver Paşa, sadık ve dürüst birer müttefik olduklarını düşündüğü Bolşeviklere bir hayran edasıyla, güveniyor, onların asıl maksadını ifşa etmek isteyenlerin çabalarını ise göz ardı ediyordu. Hâlbuki Paşa, Zinovyev ve Radek ile aynı vagonda Doğu Halklarının Kongresi’ne giderken bile, Bolşevikler onu Türkistan, Hindistan, Kafkasya ve Afganistan temsilcileri nezdinde, kendi lehlerine etkili bir koz olarak kullanmanın planı içerisindeydiler.
*** *** ***
Doğu Halkları Kongresinde Enver Paşa
Müslüman halk, telgraf vasıtasıyla Paşa’nın gelişinden hemen haberdar olmuş, Bakü tren istasyonunu hınca hınç doldurmuştu. Paşa, bu mahşeri kalabalık tarafından karşılanıp törenle şehre götürüldü. Bu sırada bir Azeri ihtiyar heyecandan titreyen sesiyle Enver Paşa’ya seslendi;
“Paşam Paşam, senin ordun Eylül 1918′de Bakü’ye girdi, bizi kurtardı. Ama ondan sonra biz bir daha seni göremedik. Eylül 1920’de Bakü tekrar Moskof esaretine düştü, şimdi ise sen bizim düşmanımızla zaferi mi kutluyorsun, bunun izahı nedir ?” dedi.
Enver Paşa soruya, “Azerbaycan Azerilerin olmalıdır” diye cevap verdi. Bu cümle bütün kalabalıkta bir anda ağızdan ağıza yayıldı. Durumdan tedirgin olan Bolşevikler böyle “yersiz” olayları önlemek için konuşmasına fırsat bile vermeden Paşa’yı adeta kalabalıktan kaçırdılar. Kongrede bile Paşa’nın tebliği sekreteri tarafından okundu.
Enver Paşa’nın Kongre Tebliği
Tebliğin bazı bölümleri üzerinde durmakta fayda var. Sadakat, samimiyet ve teşekkür ifadelerinden sonra, bir zamanlar Osmanlı ordusunun en yüksek rütbeli kumandanı, Türkiye’nin Dünya Harbi’ne girişinin esbab-ı mucibesini açıkladı.
“Yoldaşlar” diye başlayan Paşa şöyle devam etti; “Türkiye’nin savaşa girdiği esnada, dünyanın iki kısma ayrılmış bulunuyordu, birinde kapitalist, emperyalist Çarlık Rusya’sı ve onun müttefikleri, diğerinde ise emperyalizm ve kapitalizm namına diğerlerinden hiç alt kalır yanı olmayan Almanya ve müttefikleri bulunmaktaydı. İmhamızdan yana olan Çarlık Rusya’sı, İngiltere ve onun avenesine karşı mücadeleye girişen biz ise hayatta kalmak uğruna ancak ve ancak Almanya tarafını tutmaya mecburduk. Evet, Alman kapitalistleri kendi emperyalist hedefleri doğrultusunda kuvvet ve kudretimizi istismar ettiler fakat istiklalimizi muhafazaya yolunda başka bir ihtimal bizim için mevcut değildi.”Paşa, sözlerine şöyle devam etti;
Kongre’nin Paşa’ya Beklenmedik Cevabı “Kongremiz daha önce kapitalistler yararına çalışan, Türk işçi ve köylülerinin mücadelelerini görmezden gelen, zengin kesim ve yüksek rütbeli subayları korumak adına işçi ve emekçi kitlelerini tehlikelere atan kişilerin söylediklerine dikkat edilmesi gerektiğini düşünmektedir. Kongremiz, bu kişileri geçmişteki hatalarının farkına vararak, yanlışlarını düzeltmeye ve her şartta halka hizmete hazır olduklarını ispata davet etmektedir.” |
Ancak Enver Paşa’nın konuşmasındaki ihtilal ruhu ve her yeni konuya “yoldaşlar” diyerek başlaması bile Bolşeviklerin güvenini kazanmaya yetmedi. Kongrede oturum başkanı, Paşa’nın tebliğine karşılık ise şöyle dedi.
“Yoldaşlar, Harb-i umumi esnasında çok büyük makam, mevki ve mesuliyet sahibi biri olarak ifade etmeliyim ki Alman emperyalizmiyle aynı safta savaşmış olmaktan esef duyuyorum. Kin ve nefretim hiç şüphesiz ki İngiliz emperyalizmine olduğu kadar, Alman emperyalizmi için de mevzu bahistir. Emek vermeden servet edinmek isteyen her kim olursa olsun, bu kin ve nefreti dahası yok edilmeyi elbette hak etmektedir. İşte emperyalizme dair kanaatim ancak bundan ibarettir.”Sovyet Rusya ile münasebetlerine ilişkin ise Paşa, şunları söyledi:
“Yoldaşlar, bugünkü Sovyet Rusya o zaman vâr olsaydı ve şimdiki hedefleri doğrultusunda mücadele etseydi, sizi temin ederim ki bütün gücümüzü sarf ederek muhakkak yanınızda olurduk.”
Enver Paşa daha da ileri giderek, mücadelede sadece kuru bir destek bulma arzusunun değil, aynı görüşü paylaşıyor olmalarının da kendi ve arkadaşlarını üçüncü Enternasyonal ile ittifaka yönelttiğini söyledi ve şahsi sosyo-politik programını şöyle açıkladı:
“Biz, kendi kaderimizi kendimiz tayin etmek için, halkın desteğiyle bu mücadeleye giriştik. Bizimle aynı telakki ve tefekkür içerisinde olanlarla elbette muhkem ve daimi bağlar kuracağız, olmayanlara ise muhakkak kendi kaderlerini tayin etme hakkını tanıyacağız. Hiç şüphesiz ki savaşa karşıyız, iktidarların halkları yok etmesi ve esaret altına alması taraflısı ise hiç değiliz. İşte bu minval üzere nihai barışı sağlamak uğrunda üçüncü Enternasyonal ile aynı safta yürümekteyiz. Bu hedefte her türlü engel ve müşkülatı yılmadan göğüsleyeceğiz.”
Görüldüğü gibi Bolşevikler, Türkiye’nin Dünya Harbi’nde Çarlık Rusya’sına karşı mücadele ettiğini; böylece dolaylıda olsa Sovyetlerin doğmasına katkı sağlandığını dile getiren Paşa’nın teorisini duymadılar bile. Paşa’ya teşekkür yerine ise halka olan sadakatini ispat ederek “eski günahlarından arınmasını” teklif ettiler.
Moskova Yolunda Enver Paşa
Bolşevikler, ancak ve ancak Moskova’da bulunduğu sürece kendilerine faydası dokunabileceğini düşündükleri Enver Paşa’yı, neredeyse halktan kaçırırcasına Bakü’den Moskova’ya getirdiler. Bakü İstasyonunda ise yine aynı mahşeri kalabalık, Paşa’yı “Yaşasın Enver” sloganlarıyla uğurladı.
Enver Paşa’nın Moskova’daki hayatı ve faaliyetleri hakkında benim derin bir bilgim olmakla birlikte Sovyet yöneticilerinden hususi bir ilgi gördüğü, Afganistan ve diğer doğu ülke heyetleri nezdinde verilen ziyafetlere şeref konuğu olarak katıldığı muhakkak. Hiç şüphesiz ki Paşa, bu süre zarfında Türkistan, Kafkasya ve Azerbaycan ile olan bağlantılarını da devam ettirmekteydi.
Paşa’nın Anadolu Planları
Sovyetlerin İngiltere ile ticaret anlaşması imzaladığı Mart 1921 itibariyle Paşa’nın Bolşeviklerle ilişkileri bozulmaya başladı. Paşa anlıyordu ki, Sovyet Rusya, Müslüman halkı nüfuz alanlarına göre parçalamaya hazırdır. İşte o anda, Bolşevik hareketine karşı Türkistan ve Kafkasya da irtibat noktaları aramaya başladı.
1921′de Yunan saldırısı karışında İsmet Paşa kumandasındaki Türk ordusunun geri çekilince, Sovyetler bunu, Mustafa Kemal ve taraftarlarının başarısızlığa uğrayacağı şeklinde yorumladı. Bu durum, eski başkumandan sıfatıyla Enver Paşa’ya gönüllüleri ve Milli Ordu’dan geriye kalan askerleri bir bayrak altında toplamak, bu suretiyle işgalcilere karşı mücadeleyi devam ettirmek görevini yüklüyordu.
Sovyet Hükümeti, kendilerine karşı Mustafa Kemal’e kıyasla daha yumuşak ve uysal kabul ettiği Enver Paşa’nın bu planını destekleyerek gerektiğinde kısa yoldan Anadolu’ya yönelmesi için Kafkasya’ya hareketine olur verdi.
Plan, Acaristan’da feci olayların zemini oldu. Paşa ise, Bolşeviklerin elinde nasıl oyuncak olduğunu anladı ancak geriye dönüş yolu kalmamıştı. Bu sırada Paşa’nın adı yavaş yavaş unutmaya başlarken Türkiye’de ona istenmeyen adam muamelesi yapıyordu. Artık Moskova’da Paşa yeni bir macera kalmamıştı. Bu durumda yeni bir yeni yol aramak zorundaydı. Dolayısıyla ününün halen hükümran olduğu tek bölge olan Türkistan’a doğru yola çıktı.
Paşa’nın Türkistan Macerası
Enver Paşa 1921 yılı sonbahar ve kışını Türkistan’da geçirdi. Bu uçsuz bucaksız bölgenin her köşesinde onun tanınıyordu. Özbek hatta en ücra kazak köylerinde bile “Edirne Savaşı”, “Trablus savunması” “Hürriyet Kahramanı”, “Jön Türklerin lideri” sıfatlarıyla tanınan Paşa’nın ismini taşıyan çocuklara rastlamak mümkündü.
Paşa Taşkent’e giderken Buhara’ya da uğradı ve ilk kez Bolşevik zulmüne yakından şahit oldu. Buhara, Kızıl Ordu komiserlerinin komünist uygulamaları hayata geçirmek adına denemeler yaptığı adeta bir pilot bölge haline gelmişti.
Buhara Sovyet Cumhuriyeti, başkenti ve pek çok şehriyle Rus askerlerinin işgalindeydi. Askerleri harcamalar Buhara’nın kısıtlı bütçesinden karşılanıyor, dahası ülkedeki bütün servet “Yoldaş Lenin’e” veya “minnettar Buharalıların Kremline” şükran nişanesi olarak Moskova’ya akıyordu.
Bu sırada Enver Paşa’nın beklenmedik gelişi Buharalılar için bir umut ışığı oldu. Onun Moskova ile olan görüşmelerde arabuluculuk yapabileceği böylece resmiyette kalmış olan bağımsızlık anlaşmasının hiç olmazsa bir nebze olsa uygulamayabileceği düşüncesi doğmuştu.
Enver Paşa Arabulucu Oluyor
Enver Paşa, bu arabuluculuk görevini kabul etti ve Moskova’ya, Buhara’nın bağımsızlık haklarını dikkate almasını teklif eden ilk telgrafını gönderdi.
Bu telgrafın Moskova’da ne denli tesirli olduğu bilinmez ancak Buhara ve bütün Türkistan’da derin yankılar uyandırdı. Kanaat önderleri ve halk vekilleri kalabalık kitleler halinde Enver Paşa’yı ziyaret ediyor, Fergana’dan, Taşkent’ten, Semerkant’tan ve daha nice beldelerden Paşa’ya hürmet ve minnet mesajları yağıyordu. Bu durum ise Türkistan’daki Sovyet komiserlerini alarma geçirmeye yetti.
Evner Paşa’nın Telgrafı şöyleydi;
“Şayet Buhara, Sovyet Rusya himayesinde istiklaline kavuşursa, bizde Müslüman Asya’yı İngiliz emperyalizminden kurtarma misyonumuzu ifaya daha çabuk muktedir olacağız. Halk Komiserleri Konseyi’nden Buhara’da işgalci edasındaki Kızıl Orduyu geri çekmesini teklif ediyorum. Zira buradaki askerleri mevcudiyet, şikâyetleri gün be gün artan Müslüman halkı aç ve perişan bırakmaktadır. Ayrıca Konsey, aldığı istimlak kararlarını ve gıda maddeleriyle yüksek kıymete haiz menkul ve sair emtianın memleket haricine sevkine son vermelidir.
Doğu Buhara’da halk Kızıl Orduya karşı ayaklanmakta ve bu başkaldırıların diğer bölgelere yayılma ihtimali her an artmaktadır. Yönetici mevkiindeki Buhara Komiserleri, Rus askerlerinin taşkınlıkları karşısında çaresizlik içerisindedir. Genç [jön] Buharalılar arasında ise tepkiler büyümektedir. Şu durumda, Buhara halkının seçimi ve tasvibiyle, Sovyet Rusya’yla görüşmelerde temsilcileri olarak; Sovyet Hükümetine Doğu cephesinin ciddi tehlike altında olduğunu haber veriyor ve Buhara halkına kendi kaderini kendileri tayin etme hakkı tanınmasını talep ediyorum
Konseyin isteklerimi biran evvel değerlendirmesini, konuyla yetkili temsilciler tayin ederek görüşme yer ve zamanın belirlemesini arz ederim. Bu müzakereler için bizim teklifimiz Buhara şehri ve 1921 yılı Aralığının sonudur. ”
Yanlış “Reçete” Bağdat’tan Döner
Fakat maalesef ki Enver Paşa, Türkistan’a ve ihtiyaçlarına tamamen yabancıydı. Kullanmak istediği reçete, midesinden rahatsız bir hastaya göz tedavisi uygulamaktan ibaretti. Paşa, mevcut bütün güç odaklarını istiklal yolunda mukaddes bir ittifak etrafında toplamak yerine, eski Buhara Emiryle görüşmelere yöneldi.
Türkistan ahalisini Enver Paşaya İnancı Şubat 1922′de Özbekistan’daki bir arkadaşım gönderdiği mektubunda şöyle yazıyordu: “Enver Paşa’nın Orta Asya’ya ve ihtiyaçlarına yabancı olması, bunun ise siyasi manada telafisi mümkün olmayan hatalara yol açabileceği yönündeki ikazlarınız bizce birer mübalağadan ibarettir. Zira Paşa’nın buraya gelmesi milli mücadelemizin başarısı uğrunda ciddi bir fırsattır. *** Şüphesiz ki bir demokrasi ve cumhuriyetin savunucusu olan Paşamız Rus Kızıl Ordusu’nun himayesinin olmadığı Sovyet yönetim şekline taraftarıdır. Dahası Rusya ile ilişkilerde uyum içerisinde faaliyetine devam etmektedir. *** Sizden ricam Enver Paşa’nın siyasi planlarına dair bir şüphe taşımamanızdır. Zira memleketin ahvali ve Sovyet iktidarıyla yıllarca süren birlikteliği Paşaya çok şey öğretmiştir.”
Buhara, Taşkent ve Fergana’dan aldığım hemen hemen bütün mektuplar bu görüş ve düşünceleri yansıtmaktaydı. Hiç kuşku yoktu ki, halkın önderlerine olan güveni tamdı ve sadece kendilerini Bolşevik zulmünden kurtarmakla kalmayacağı, bütün Türkistan’da, sağlam ve demokratik temeller üzerine oturmuş bir devlet kuracağı inancı halkı büsbütün sarmıştı… |
Bu ise bir yandan bazı kitlelerin ona sırt çevirmesine sebep olurken, öte yandan Emir yanlılarının etrafına toplanmasına neden oldu. Böylece Paşa bir anda Buhara Emir’inin adeta veziri haline geldi, bu ise Ruslara karşı mücadele edenleri birbirlerine düşman iki gruba ayırıyordu.
Ferganalı mücahitler, “Buhara Emir’inin vezirini” artık tanımazken Paşa aleyhindeki dizginsiz dedikodularda Türkistan çapında yayılıyordu. Enver Paşa’nın sempatizanı tarafsız çevreler ise bir anda, onun İngilizlerce satın alındığı, İngiliz emperyalizminin ajanı olarak Buhara ve hatta bütün Türkistan’ı İngiliz müstemlekesi (sömürgesi) haline getirmek maksadıyla Londra’yla işbirliği yaptığına dair Bolşevik iftiralara kulak asar oldular.
Bu konuda Cemal Paşa bile, Türkistan Milli Mücadelesi ve Enver Paşa önderliğindeki hareket hakkında konuşurken bana, “bütün bunlar besbelli, İngilizlerin lehine yapılıyor” dedi.
Şöhret Afet’miş !
Enver Paşa’nın dünkü hayranları artık düşman oluvermişlerdi. Bitmek tükenmek bilmez iradesi ve adeta fışkıran enerjisiyle onun artık bir bataklığa saplanıp kaldığını görmek çok acıydı. Bütün bunların başlıca sebebi ise Paşa’nın Türkistan’ın sosyal durumu, Buhara idaresi ve Emir’inin meşum rolü hakkında hiç ama hiçbir fikir sahibi olmamasından ileri geliyordu.
Hâlbuki 1919′da Buhara Emir’ince katledilen, âlim molla Mahmut Hoca Behbudi, “Buhara’da Emir’in istibdadı son bulmadıkça Türkistan’daki karanlık dağılmaz” demişti.
Paşa’yı Emir’le yakınlaştıran bir diğer sebep ise aslında bir nevi Bolşevik provokasyonuydu. Türkistan Sovyet Rus Komiseri Geppner, Enver Paşa’nın kendileri için oluşturduğu tehlikeyi sezerek, Buhara halkına “şayet gerekliyse eski Buhara Emiri ile iktidarının ihya edileceği” konusunda söz vererek görüşmelere başladı. Bu görüşmelerde halkı Enver Paşa’ya karşı kışkırttı. Emiri kudret sahibi olarak gören Enver Paşa ise onun gücünden istifade için Bolşeviklerden önce davranmaya çalıştı.
Ve Türkistan Dağlarında SON Yolculuk
Ancak, yine de Belcuvan ve Duşanbe civarında binlerce asi her şeye rağmen Paşa’yı desteklemeye devam etti. Böylece, zamanında Özbek köylüler ve göçebe Kırgızlar arasında bile saygıyla anılan, Osmanlı Ordusu’nun bu sâbık başkumandanı, Doğu Buhara dağlarında fanatik asi gruplar arasında bir başına kalmıştı. Ondan maceraperest davranışlar değil, büyük işler bekleniyordu fakat o Türkistan’ı tanımamanın kurbanı oldu.
M. Çokay bu makelesini muhtemelen Rusça yazmış, daha sonra Fransızca’ya çevrilerek Orient et Occident dergisinde yayınlanmıştır. Enver Paşa’nın ise tebliğ ve telgraflarını eski Türkçe hazırladığında ise hiç şüphe yoktu. Bu bağlamda dilden dile tercüme karmaşını gidermek adına bazı ifadeler yeniden yorumlanmış, bazı bölümler çıkarılarak yazının okunabilirliğini arttırmak makadıyla sadeleştirmeler, paragraflar arası yer değiştirmeler yapılmıştır. Yazının, birebir Franszıca’dan tercümesine buradan ulaşabilirsiniz.