Modern tarihçilerin tarihini yazarken belgelere ve bir takım kaynak eserlere ve müracaat ederler. Osmanlı tarihi konuda ise bize ilk bilgileri veren eserler “ziyc” denilen takvimler ve hakkında çok fazla birşey bilmediğimiz Ahmedi adlı bir bilginin kaleme aldığı eserdir.
Ahmedi, Iskendername adını verdiği eserinde Büyük İskenderi’in savaşlarını, maceralarını ve kahramanlıklarını anlatar ve “İskender” metaforu üzerinden idarecilere nasihatler verir.
Fakat Ahmedi, bu eserinin sonuna enteresan bir şekilde o dönemde henüz daha körpe bir beylik olan Osmanlılar hakkında bazı manzum yani şiirsel parçalar eklemiştir. İşte bizim Osmanlılar hakkında bilgi edindiğimiz ilk yerli kaynak bu eserdir.
“Tevârih-i Âl-i Osman” Osmanlı Tarihinin Kaynak Eserleri
Bundan başka, nispeden daha sonraki denemlerde yazılmış “Tevârih-i Âl-i Osman” adlı Osmanlı tarihleri vardır. Bunlardaki bilgiler Osmanlı tarihi hakkında bu gün sahip olduğumuz bilgilerin temellerini oluşuturur. Fakat ne yazık ki “Tevârih-i Âl-i Osman” adlı bu eserlerin pek çoğunluğunun müellifi yani yazarları bilinmez. Başlıca bilebildiklerimiz Aşıkpaşazade, Kemalpaşazade, Neşrî ve Edirneli Oruç’a ait olan Tevârih-i Âl-i Osman adlı eserlerdir.
Edirneli Oruç’un Tevârih-i Âl-i Osman’ı
Yer yer adı Edirneli Oruç olarak da geçen Oruç Bey’in eserini bu gün tarihçileri “Oruç bey tarihi” olarak isimlendirmektedir. Eser dil bakımından 15. asır Türkçesinin sadeliğini ve akıcılığını taşımasının yanında çok eski bir kaynak eser olması dolayısıyla da önemlidir. Özellikle II. Murad ve Fatih Sultan Mehmed dönemleri hakkında verdiği ayrıntılı bilgilerle ana kaynak özelliği taşır. İşte Osmanlı tarihinin bir devresi için kaynak niteliği taşıyan bu eserde yazarın “Kosova Uğraşı” dediği Kosova Savaşın’nın anlatıldığı pasaja bir göz atalım.
Oruç Bey’in Anlatımıyla “Kosova Uğraşı” (Savaşı)
II. Murad’ın Balkan haçlı ittifakına ve ittifakın başını çeken Macar kumandanı Yanoş’a karşı girişmiş olduğu II. Kosava Savaşı (1448) Oruç Bey’in eserinde 15. asır Türkçesinin özellikleri ile harmanlanarak şöyle anlatılır;
Arnavut ellerde İslamlar kuvvet sahibi olmuşken haber geldi ki Yanko derler melun yine harekete geçip Belgırad’dan Kosova’ya gelerek Sultanla ceng etmek diler. Sultan Murad bu haberi işitince kalkıp geldi Sofya’da oturdu. Mektuplar gönderdi. Anadolu’dan taze kuvvet topladı. Azap, Yeniçeri, Cerehor çıkardı. Herkes asker olacaktır, büyük vuruşma vrdır deyü nice bin kişi çıka geldi…
Sultan Murad Allah’a sığınıp, askerin hazır edip Sofya’dan göçtü. Kosova’ya gelip kâfirin arkasından ona erişti ve vuruştular…
Yanko melunu top tüfek ve zemberekelerini kaza yağmuru gibi yağdırıyordu. İki taraftan alaylar birbirine dokuştu. İslam çerisi kâfirin önünden savuldular. Ardından, yanından önünden kılıç urup kırdılar. Hindî, Mısrî, Rûmî kılıçlar başlar kesip pek kanlar döktü.
Gaziler kaza yağmuru gibi yağan toplara ve tüfeklere gögüs verip karşı durdular. Bu heybetle büyük bir ceng oldu ki eğer Cengiz han ve Temür han ki ordularının azametiyle memleketler gezmişlerdir bu cengi görseler heybet alırlardı. Zira onlarda top tüfek ve zemberek yoktu ve ne olduğunu da bilmezlerdi.
Nihayet fırsat gazilerin oldu. Kâfir üstüne hücum edip arı bala üşer gibi kâfir üştüler. Kılıç urup alaylarını darmadağan ettiler. Yanko melunu kafir bunu görünce askerin kandırıp ben Türkleri arkadan sarmaya gidiyorum deyu aldattı. Bir yana kaçup savuştu.
Gazilerin Yanko’nun savuşunu duyunca düşmana saldırdılar. Yağma ve talan kıldılar. Ganimet malıyla doyum oldular. Bu gösteriş ve sevinçle sultan Murad Han’ın yanına varup elin öptüler. “Bayram kutlu ola“ deyu bayram verdiler. Üç gün orada bayram kıldılar. Bu Kosova uğraşı 24 Şaban 852 Cuma günü yapıldı. (yani 25 Ekim 1448)
Bir Acâyib ((“Acayib” kelimesi Arapça “acîbe”nin çoğulu olup Türkçe de tekil olarak kullanılmaktadır. “Acîbe” tuhaf ve şaşılacak nesne demektir. Burada “olağanüstü” anlamında kullanılmıştır.)) Ceng Kıldılar i ((”i” , “ey” hitabının vezin zaruretiyle kısaltılmasıdır.)) Can,
Ancalayın ((”Ancalayın eski Türkçe kelimedir.”onun gibi, onun gibisi” demektir. Kelime daha sonra “ancılayın” şeklini almıştır.)) Görmedi Devri Zaman,
Baş Başa Verip Erenler ((”Eren” bu günkü manasıyla evliya demek değildir. Doğrudan doğruya er = erkek demektir.)) Turdılar ((“Turmak” (bu günkü söyleyişle durmak) kalkmak manasına da gelir. Buradaki anlamı da budur.))
Sağı Sola, Solı Sağa Urdılar.
Yüz Yüze Tutup Kılıç Çalışdılar ((Buradaki “çalışmak” yukarıdan aşağıya vurmak anlamındaki “çalmak” fiilinin ortaklaşa şeklidir. Birbirine kılıç çaldılar demektir.))
Yer Yüzinden Baş u ((“u” “ve” manasındadır. Eski harflerle ikiside aynı imla ile yazılır.)) Can Alışdılar ((Buradaki “alışmak “ karşılıklı olarak birbirinden almak anlamındadır.Birbirlerinin başını ve canını aldılar demektir))
—–
Bibliyografya
Edirneli Oruç Beğ, Oruç Beğ tarihi, tercüman 1001 temel eser, haz. H.N. Atsız ,1973, s.103